uzun parmakların hatırası,
siyaha bulanmış parşömenlerde kanar hâlâ.
karanlık madenlerde gömülü
unutulmuş sevinçlerin izini sürenler. sizler!
ve siz, ey ölüme vasiyet edilmiş varlıklar,
sessizliğin dilinde eriyen
sonsuzluk çiçekleri gibi solanlar.
rüyaların en derininde
kırık aynaların keskin parçalarında buldum seni,
ey kız kardeşim, ey yoldaşım
ihtişamın en yüksek merdivenlerinden
göğe yükselirken gördüm yüzünü
soğuk bir anıt gibi donuktu hâlin,
gecenin siyah ayı kadar mağrur,
ve hiçbir dileğin ulaşamayacağı kadar sessiz.
o ihtişam ki
çürümeyi saklayan bir parıltıydı,
rüzgârların içini oya oya inlettiği
biz, toprağın damarlarına inen kökler,
ölü çocukların fırtınalı nefesleriyiz.
—
belki bir sabah,
o ihtişamın küllerinden
kızıl bir sessizlik doğacak.
biz, gölgeleri eritip
akıp gideceğiz zamandan.
siz ise, taş kesileceksiniz,
unutulmuş mezarların üzerinde
sonsuz geceye zincirlenmiş,
adını kimsenin anmayacağı bir dilsizlik gibi.







