Bir başlık bulunamadı

bir macera patlaması var
altımızda cehennem, üstümüzde kar
gözlerim akıyor dibin feryadını haykırıyorum
herhangi bir yer
her neyse
tuz kokar, toz da kokar
bir bedeni taklit ettik.
damarlarda akar, sesler
geçmiş yuvarlaktır
gelecek değil
ölüm, her çeşme yeşil değildir kalbimizin üzerinde
anevrizma gökten akar.

bir cümle bir biçimdir, bir cümle çürük
lanetin kenarı paslı
bir cümle şamani dudağımın kenarında.

aldım ve gözlerimi kör deliğe soktum
o karanlıkta duruyor
bu sesler
bu gecenin kör baykuşu
bu derinlik
bu entropilerden çıkarılan
doğumdan mezarlığa
nasıl uyanılacağını gör
alttaki kanamadır
kaburgalarına fısıldıyor.

Reklam

Gaia

Orada duruyorduk
Teşnelik ve duvar arkalarında
Saat sesleri
Ve tek bir kişi yoktu ki uyusun.
Geceleri hamamböcekleri gibi filizlenen çamlara bakıp, simsiyah trampatalara karşı
Nasıl şarkı söylüyor bu sis
Nasıl da ağız içlerinde çıt..
O kadar da sessiz değilken
İkiye bölünüyoruz…

Su rengi, gelsin kutsal bildiğimiz şeyler
Kahve saç gölgeleri, parlak renkler
Aynalar biliyor sadece, değilmiş gibi de
Bir karanlık, yarım gece, apansız rüzgar
Yine de orada gün avuçlarımda açmış  toplamalı ve öyle bakışıyoruz…
Gözüm gibi biliyorum, gözüm gibiydi
Burada yastık üstü bir sigara yaktım
Küf rengi kapı önünde bahar
Havari ve bazukalardan ibaretken
Bir im, nasılsın diyorum içimdekine
Nasılsın, ta içimdeki
Bilmek yeterlidir, belki de değil
Belki havada kuzgun kokusunda vardır
La minörlere konuk olup, dilsizliğin saplarını büyütenler;

” Olsundu
Kapanmışlığa isyandır söz, kimileyin böyle olur..
Olsundu.
Olsun..
Zaman dönüyor kendi tonunda.. Olsun..

Çıkış

gidilecek bir yerimiz yoktu
belki de var olanın içinde unutulmuş
kör bir ikindi akşamı
hep çarşambaları ve parmaklar arasında
celladın sakladığı kılıçlar
var olmayanların adları
ve yalnız kapılar
ve duvarların büyük gürültüsü
acı bir trampata çalıyor 
seni tanıtır ve gözyaşlarını bağlar
sunağa hoş geldiniz .
benzersiz
ve ağaç kök salmaz yağmurun ağzında;

benim güzel lina’m kalbimin kızkardeşi
bu gece uyu,
yere yapışmış kuru iskeletlerden
şimdi bir çiçek açacak hayalinizde
renginizi alın ve eşiğin ötesine geçin.

Kayıp çocuklar

ve artık kimse bağırmıyor.
ölülerin ve yaşayanların kabuğundaki zaman.

ve tüm tanıklar beynin hafızasından silinip taşındı.
ve avlulardan çıkmıyor, gölgeleme ile geçenler
bu vücudumda inleyen ot
şubat.

ve ne acayip duruyor
külde arananın dilsizliği.

bir siyahı var. terk edilmiş üzgün bütün kentler
üzgün şarkılar gibi
anneler, hep anneler.. hep ağlarken..

Gioielli Rubati 238: Manuela Mori – Elisa Falciori – Alessandro Rossini – Silvia de Angelis – Silvia Cavalieri – Maurizio Manzo – SaphilopeS – Ileana Zara.

almerighi

Poveri resti,
di rami spolpati dall’inverno.
Ossa addolcite da capezzoli verdi.
Siete speranza sospesa nell’aria,
covi di fate invisibili all’occhio.
Ma che importa se il frutto sarà,
dove la bocca baciò la scorza.
Se speranza sarà, che importa
in questa requie.
.
di Manuela Mori, qui:
https://www.facebook.com/manuela.mori.39
.
*
.
Il ferrovecchio
.

Hai del ferro che non usi più?
Mi chiese l’autista.
Sferzai ricordi e ansia
trovai solo ironia.
I coltelli non più affilati
rifuggono gli inganni
restano come parassiti
pensieri rassegnati
ipotesi che non turbano.

Cosa vado a cercare
nell’imbarazzo sorridente
di un sindaco di campagna?
La giustizia, la verità?
Il sacro fuoco d’un orgoglio
venduto a un simbolo?

Lascio ad asciugare la delusione
uscita dal profilo sfumato di me
infelice vecchia donna
che inciampa umidiccia
in un battito forsennato.

Alle tre arriva la fitta,
il risveglio impaurito

sferza l’apatia.
La tendina del cuore s’agita
al passare del…

View original post 445 kelime daha

Yas

Elbruz’un doruğunda
Uçup giden o yaz, ışığı kırdı mı
Ve uzun ince bir kırlangıcın taşı oyuşu
Daha çok bilinsin diye  adını yazdı
Lidia, Lidia görüyor musun. Konuşmayalım
Hiç yas tutar mıydı tanrının gözleri
Nasıl da oyuluyor içim
Hep geçitsiz ve gövdesiz
Gizlemeyeyim diye, dilimi döküp minör şarkılara

Ölüm orada durur.








Gioielli Rubati 237: Gloria Donati – Richard Reeve – Artemio Horla – SaphilopeS – Agnese Fabbri – Ana Daksina – Giuseppe La Mura – Isabella Scotti.

almerighi

Alla fine del ponte
.
Incerti.
Nella smarrita corsa
del freddo mattino,
quegli opachi profili.
Basse nubi,
solcavano il fugace
avanzare
dell’antico ponte.
Perso.
Come un eco sfiorito
tra il sospeso orizzonte,
si stendeva
l’arido paesaggio.
Muti.
Gli infiniti contorni,
tra le pieghe
di cemento
che lo stretto passaggio
disegnava.
Indefinita.
Come un miraggio
la fine di quell’
indeciso
viaggiare.
Poesie tra i
lontani alberi,
sussurri tra
il torrente ghiacciato.
Remota.
Quella dritta via,
perduta
nel morbido abbraccio
di una calma foschia.
.
di Gloria Donati, qui:
https://gemmedinchiostro.wordpress.com/2023/02/16/alla-fine-del-ponte/
.
*
.
Sono morto e splendente
.
Ho rubato questo titolo
e ho dimenticato dove.
.
Perdonami, non posso riconoscere
la necessaria attribuzione.
.
Sai
la nota a piè di pagina,
il collegamento ipertestuale.
Il detto dell’azione,
Non sono l’autore
di questa meravigliosa idea
e devi saperlo
e i miei sforzi per dirtelo
sono meritevoli..
.
Due cose.
Sì, sono un…

View original post 471 kelime daha